07/11/2018 tarihli Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, 23’üncü maddeyle ilgili kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

23’üncü madde değil ama bir dakika, şu anda 24’ü konuşuyoruz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Orada söz vermediniz.

Tamam. 24’te söz aldım, 23’üncü maddede…

BAŞKAN – Ali Bey, 24’ü konuşuyoruz, 23 geçti.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Çok kısa bir şey söyleyeceğim de, tutanaklara geçsin

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 23’te söyleyemediğini söylüyor, hani dediniz ya.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Söz vermediniz ya hani.

BAŞKAN – Hayır, o söyleyemediklerini en sonunda vereceğim.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Kısa bir şey, hemen bunu bitireyim.

Bir ara mantar gibi sağlık meslek liseleri açıldı ve orada çocuklarımız gitti, staj yapacak yer bulamadı, perişan oldular. Bakın, para aldılar devlet hastaneleri onlardan.

Şimdi, tıp fakültelerinde de yeni bu bir üniversite birden fazla üniversiteyle protokol imzalayacak dendi. Burada ne kadar yeterli bir eğitim alacaklar? Bir hastane kaç tane üniversiteyle anlaşacak? Buna imkânları yeterli mi, orada yeteri kadar vaka bulabilecekler mi? Bu konuda çok titiz bir çalışma yapılması lazım. Bir hastanede yüzlerce tıp öğrencisinin aynı bu sağlık meslek liselerinin durumuna düşmesine müsaade etmememiz lazım. Bu konuda bir özen gerekli diye düşünüyorum. Çünkü buradan yetişenlere sağlığımızı emanet edeceğiz, çocuklarımızın sağlığını emanet edeceğiz, gelecek kuşakları emanet edeceğiz.

Gelelim bu torba yasanın adına. Bu torba yasanın adı neydi kamuoyuna? Sağlıkta şiddeti bitirecek yasa. Şimdi, burada 24’üncü maddede bakıyoruz, yeni ne gelmiş? Az önce doktor hanım dedi ki: “Ben bir şiddete uğradım bir sarhoş tarafından.” Ben de şiddete uğradım Taksim İlkyardım Hastanesinde ihtisas yaparken gecenin bir yarısı, aynı bu saatlerde, bu saatler şiddete müsait, gecenin saat üçüne yakındı. Şimdi, şöyle ve ben gittim, orada iki kişi, iki sarhoş yine olmayacak bir talepte bulundular bir hastalarını yatırmaya çalışıyorlardı, anlattım, 20 defa anlattım, 21’incide şiddete maruz kaldım, gözlüğümü kırdılar falan. O arada polis hemen kaçtı ve ben gittim karakola, şikâyette bulundum, bu kişileri yargılattım, ceza aldı ikisi. Bu yasa yoktu, 1997 falan.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şiddet vardı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şiddet vardı ama ölümler yoktu.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ölüm de vardı.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, bakın, onu anlatacağım size. Şiddet sayıları, her saatte 1 vaka olmuyordu, ayda bin vaka olmuyordu, senede 12 bin vaka olmuyordu. Şiddet kışkırtıldı. Şimdi, orada ben bunları yaptırdım, o kişiler ceza aldı, bugün de siz bu maddeleri getiriyorsunuz yok savcıya gidecek, yok mahkemeye gidecek. E, ben bir orada karakola gittim, bu sefer polis gelip benim ifademi alacak. Yani doktorun zamanı yok diye ayağına polis gönderelim, bu sağlıkta şiddeti önlemez, kötü bir şey değil, bakın, kötü bir şey değil ama bunun adı sağlıkta şiddet yasası değil, bir kere bunu kabul edelim. Ben şimdiye kadar verilen cezalara bakıyorum, 2016 yılında 288 kişiye adli para cezası verilmiş, sadece 218 kişiye hapis cezası verilmiş düşünün 12 bin vakadan ortalama 200 kişi hapis cezası almış. Yani siz para cezasına çevirirseniz “Parasını veririm, döverim.” diyorlar.

Şimdi, kadına şiddet var, öğrenciye şiddet var, işçiye şiddet var, toplumda bir şiddet sorunu var, az önce İsmail Bey de dedi, baktık, bütün alanlarda şiddet var. Bu şiddetin sebebi ne? Bu şiddetin sebebi kutuplaşma siyaseti, gerilimden beslenen bir anlayış. Fikret Hacıosman’ı kaybettik maalesef, pırıl pırıl bir hekim, iyi niyetli, samimi, hastalarına yardımcı olmaya çalışan bir kişi. Bunun katili kaç yaşındaydı?

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Araştırdınız mı sebebi nedir diye?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Araştırdım. Gittim oraya ben bizzat Mediciana Hastanesine gittim, oradaki doktor arkadaşlarla görüştüm, orada Fikret Hacıosman’ın başka hastalarıyla görüştüm. 18 yaşında bir katil yaratıldı, 18 yaşında kindar bir çocuk gitti o kişiyi öldürdü. Yani mahkemeler yavaş ilerliyor. Mahkemeler yavaş ilerlediği için, verilen cezalar caydırıcı olmadığı için bu şiddet artarak devam ediyor.

Bu konuyla ilgili zamanında bu araştırma önergeleri dikkate alınsaydı, onların gereği yapılsaydı belki o çocuk Fikret Hacıosman’a saldırmayı hiç aklının ucundan bile geçirmeyecekti. Yani bu kışkırtılmış sağlık hizmeti, bu şiddet vakalarının artması sonuçta neye mal oluyor biliyor musunuz? İnsanlar riskli vakalara dokunmuyor, insanlar sağlığını kaybediyor, doktorlar görmezden geliyor riskli hastaları ve toplumda sağlık kaybı var yani toplum sağlığını kaybederken insanlar sağlık hizmeti aldığını zannediyor. Bunun bir düzene konması lazım, regüle edilmesi lazım. Yani ben bu riskli hastayı aldığımda benim ne faydam var? Bu riskin sonucunda hastanın başına bir şey gelirse, sakat kalırsa; ben buna dokunmayayım diyor, gönderiyor araştırma hastanesine, gönderiyor üniversite hastanesine; yollarda ölüyor, gittiği yerlerde sağlık hizmeti alamıyor, yer bulamıyor ve bunun sonucunda bu sağlıkta dönüşüm politikalarının sonuçlarını, sıkıntılarını, maalesef bedelini sağlık çalışanları ödüyor. Çünkü doktorlar ve hemşireler muhatap hastalarla. Ondan sonra diyorsunuz ki: “Sağlıkta memnuniyet arttı.”

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Hastalar .

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Hastalar da sonuçta zarar görüyor.

Seksen üç yıllık cumhuriyet hükûmetleri döneminde sadece 1 hekim katledildi, o da yine neoliberal politikaların devreye sokulduğu bir dönemde, 1980’den sonra yani 1988’de Edip Can Kürklü öldürüldü. 1923 ile 2002 arasında bu kadar vaka görülmezken, 1 vaka görülmüşken döneminizde 11 hekim katledildi. Yüzde 1.100 arttı, 11 kat arttı öldürülen hekim sayısı. Bu, tesadüf değil. Bunun araştırılması lazım. Bunun sebeplerinin ortaya konması ve çözüm üretilmesi lazım. Biz kulaklarımızın üzerine yatarsak, kulaklarımızı tıkarsak yarın da öbür gün de yine Ersin’ler maalesef katledilecek. 1988’de Edip Can Kürklü sadece öldürülmüşken -o da yine neoliberal politikaların, kışkırtılmış sağlık hizmetinin sonucunda- AKP iktidarında kim öldürüldü? 2005’te Göksel Kalaycı öldürüldü, 2008’de Ali Menekşe öldürüldü, 2012’de Ersin Arslan öldürüldü. Biz dedik ki: “Şiddet sona ersin.” 2012-2018, altı yıl oldu ama biz hâlâ bir yasa çıkaramadık. 2012’de Melike Erdem intihar etti, öldürüldü, baskı kurmuşlardı üzerinde. 2015’te Kamil Furtun öldürüldü, 2015’te Aynur Dağdemir öldürüldü.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) – Samsun’da öldürüldü.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Evet.

2016’da Doktor Abdullah Biroğlu öldürüldü, 2017’de Metin Güneş öldürüldü. Yine 2017’de, geçen sene Hüseyin Ağar öldürüldü. Yine 2017’de Muhammed Berilgen öldürüldü. Gittikçe artıyor farkındaysanız. 2017’de 3 hekim öldürüldü. 2018’de Fikret Hacıosman öldürüldü. Şimdi, bu kadar insan öldürülmüşken ve bu konuda getirdiğimiz öneriyle sadece diyoruz ki: Doktorun ayağına gideceğiz, orada ifadesini alacağız ve şiddeti önleyeceğiz. Bu şekilde şiddeti önlemenin mümkünatı yok. Onun için biz diyoruz ki: Gelin, sağlıkta gerçekten şiddeti önleyecek bir yasa hazırlayalım, yasa teklifini buradan geçirelim.

Bir ek madde ihdasıyla ilgili, önergede konuşmayacağım için şimdiden konuşuyorum, bir kanun teklifi hazırlamıştık daha önce. Bu kanun teklifinde biz şunu önerdik, dedik ki: “Caydırıcı olduğu bilinmezse insanlar bu şiddete devam edecek.” “Sağlık personeline şiddet içeren tavır ve sağlık hizmetini kesintiye uğratma hâli. Madde 194/A: Sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personelini yerine getirdiği sağlık hizmeti nedeniyle, yapmaması gereken bir işi yapması veya yapması gereken bir işi yapmaması için emir veren, baskı yapan, nüfuz icra eden veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kimseye üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. Bu kanunun 125’inci, 106’ncı maddelerinde düzenlenen fiillerin sağlık personeline karşı işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.” Yine üçüncü bendinde “Bu sağlık personeline yöneltilen birinci fıkradaki eylemlerin şiddet içermesi durumunda mezkûr ceza yarı oranında artırılır. Bu fıkra hükmüne göre verilen cezalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmez.” Eğer siz hükmün açıklanmasını geri bıraksanız insanlar “Nasıl olsa ertelenir. Beş sene doktor dövmezsem beş seneden sonra yine dövebilirim.” diye düşünüyorlar. Yani eğer biz hükmün açıklanmasının geri bırakılması durumunu kaldırırsak insanlar bu kadar pervasız olmayacaklar. Şimdi “Bu cezalar adli para cezasına çevrilmesin.” dedik. Adli para cezasına çevrildiğinde de -az önce size söyledim, 288 kişiye adli para cezası verilmiş- yani paran kadar döv, bunu kabul etmek mümkün değil. Onun için bu cezaların ertelenmemesi, para cezasına çevrilmemesi önemli. Eğer şiddet sonucunda, şiddetin ölümle sonuçlanması durumunda fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır. Az önce Sağlık Komisyonu üyesi arkadaşımız “İdam mı verelim?” dedi. Biz idama karşıyız, biz insanı yaşatmaya çalışıyoruz ama bir insan da bir hekimi öldürdüyse bunu cezasız kalmamasını istiyoruz. Bunun da bir kanunla düzenlenmesini istiyoruz. Bu madde gereği yargılanan kişiler hakkında cezada indirim sebepleri uygulanmaz diyoruz. Bizim bu düzenlemelerde muradımız ne? İnsanlar kendine şifa dağıtmak için, kendine hizmet etmek için gelen bir kişiye elini kaldırdığında, saldırdığında bir kere daha düşünmesini sağlayacak bir yaptırım getirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bu ölümler artarak devam edecek ve biz de bu ölümleri seyretmeye devam edeceğiz. Ben diyorum ki seyirci kalmayalım. Gerçekten torba yasaya bu ismi vermişsiniz “sağlıkta şiddet yasası” diye ama dağ fare doğurdu. Biz istiyoruz ki gerçek bir sağlıkta şiddet yasası yapalım, bu düzenlemeyi de bu Komisyon yapsın. Bakanımla geçen dönem görüştük. Aslında bir sağlıkta şiddet yasası konusunda da uzlaşıya vardık bütün partilerle birlikte, sağ olsun kendisi de o konuda iyi bir yaklaşım gösterdi ama bizim o gün konuştuğumuz bunlar değildi. Bunun çok daha ilerisinde, caydırıcı bir yasayı hazırlayabilecek bir hazırun var burada. Biz bunu bir an önce düzenleyelim, yarın öbür gün “eyvah” demeyelim diyorum.

Teşekkür ediyorum.