19/07/2016 tarihli Genel Kurul konuşması

Konu: İstanbul’un sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı: 1
Birleşim: 115
Tarih: 19/07/2016

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

15 Temmuz darbe girişimini ve Meclisimize yapılan saldırıyı nefretle kınıyorum. Yaşanan olaylar sonucu hayatını kaybeden 260 yurttaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum. Darbeye karşı Meclisi açık tutmak için direnen milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

15 Temmuz darbesi, bundan önce yaşanan tüm askerî veya sivil darbeler gibi, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine ve hukuka yapılan bir saldırıdır. Bu darbeyi planlayanlar, destek verenler, göz yumanlar mutlak yargılanmalı, suçlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, normalde İstanbul’un sorunlarını konuşacaktık ama olağanüstü bir durumda, artık, ülkemizin sorunlarını konuşmak durumundayız.

Bazı darbelere değil tüm darbelere karşı çıkmak her yurttaşın demokratik hakkı ve görevidir. 15 Temmuz ve sonrasında yaşananlar demokrasi kültürünün önemini bir kez daha gösterdi. Aynı demokratik tavrı, 7 Haziran seçimlerinden sonra Hükûmeti kurma görevinin ikinci partiye verilmemesinde de, Sayın Ahmet Davutoğlu’na yapılan saray darbesinde de beklerdik herkesten.

Sokaklarda, yapılan çağrılarla, demokratik hakkını kullanan yurttaşların yanında, kendisine verilen emirleri yerine getirmek zorunda kalan er ve erbaşları “Teslim oluyoruz abi.” demelerine rağmen döven, linç eden birtakım milis güçleri de gördük bu arada.

Bir araya gelip Gazi’de, Okmeydanı’nda, Tuzluçayır’da, Paşaköşkü’nde Alevi mahallelerine girmeye çalışan, provokatif eylemlere girişenleri de gördük.

Ellerinde palalar, döner bıçakları, silahlar, sopalarla, kendilerini vatanın sahibi, diğerlerini vatan haini gibi gören insanlar da gördük.

İstihbarat zaaflarını, FETÖ’yü izlemekten başka bir işinin olmadığını düşündüğümüz MİT’in bu işi de doğru dürüst yapmadığını gördük.

Darbe, başka bir darbenin gerekçesi ve kılıfı olmamalıdır asla. “Darbecileri cezalandıracağız” diyerek bir cadı avı başlatmak, alanları linç kültürüne teslim etmek, farklı düşünen tüm muhalifleri bertaraf etmeye çalışmak faşizmden başka bir şey değildir.

Ülke kan gölüne dönmüş durumdayken alanları seçim meydanlarına çevirmek tam bir fırsatçılıktır. Ülkenin dört bir yanında, farklı düşünen yurttaşlar tedirginliklerini dile getirmektedir. Yurttaşlarımızın can ve mal güvenliklerini sağlamak devletin temel görevidir.

Hopa’da linci engellemek için sokağa çıkan ve gözaltına alınan gençler derhâl serbest bırakılmalıdır.

Darbecileri temizlemek bahanesiyle, özellikle kamuda bir açığa alma harekâtı başlamıştır. Yöneticiler kamu personeline “farklı düşünen herkesi ihbar edin” baskısı kurmakta, yurttaşların haberleşme, bilgi alma, ifade etme gibi özgürlükleri engellenmeye çalışılmaktadır. Tüm bu ve benzeri uygulamalar ötekileştirici, kutuplaştırıcı, gerginlik yaratıcı bir siyaset anlayışıdır. İnancı, kökeni ne olursa olsun bu topraklarda yaşayan herkes bu ülkenin ortak sahibidir. Yurttaşlarımızın can ve mal güvenlikleri devlete emanettir. Devlet aygıtlarını yöneten iktidar bunun gereğini yerine getirmeli, bu gerginlik politikalarına derhâl son vermelidir.

Sevgili arkadaşlar, AKP iktidarında devlet cemaatlere pay edildi maalesef. Bu pay edilme zamanla güç kavgasına dönüştü ve filler tepişir, çimenler ezilir misali bu kavgadan halkın payına da ölümler düştü.

Devletin denetim mekanizmalarının felç edilmesi, içine giren hastalıklı yapıların ve virüslerin temizlenmesini de engellemiştir. 15 Temmuz darbesini planlayanlar ve gerçekleştirenler, ordunun kendi dinamikleriyle sürekli olarak temizlemeye çalıştığı, sizin şerh koyduğunuz ordunun attıkları, belediyelerinizde baş tacı ettiğiniz güçlerdir. Orduyu o şerhlerle bu komuta kademesine teslim edenler bu şerrin de sorumlusudur. “Darbeciler ne istediler de vermedik.” diyerek orduyu teslim ettiğiniz cemaattir. 10’uncu Türkçe Olimpiyatları’nda bu hasret bitsin diye mesaj gönderdiğiniz cemaat güçleridir. Bunun sorumluluğundan sıyrılmanız mümkün değil. Demokrasiye ihtiyacımız var; insan hak ve özgürlüklerine, hukuka ihtiyacımız var. Demokrasi istediğiniz durakta ineceğiniz, darbe girişimine maruz kaldığınızda binermiş gibi yapacağınız bir tramvay değildir. Demokrasi bir yaşam biçimidir; insan hak ve özgürlükleri ve hukuk ekmek, su ve hava kadar yaşamsal değerdedir.

Çoğunluk diktatoryası ve linç kültürüyle devlet yönetilmez. Faşist diktatör Kenan Evren’den otuz altı yıl sonra “Cezaevine atıp senelerce besleyelim mi?” demek, bir askerî ayaklanma olan 31 Mart ayaklanmasının merkezi Topçu Kışlası’nı “Kim ne derse desin ben bildiğimi yaparım.” diyerek İstanbul’un ortasındaki tek yeşil alana inşa etmeye çalışmak, cumhuriyet değerleriyle kavgayı sürdürmek, “Vatandaşın silahlanmasını kolaylaştıracağız.” demek ülkeye demokrasi getirmez. Bu anlayış gerçek bir demokrasi bayramı yaşatmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ŞEKER (Devamla) – Bu anlayış olsa olsa dünya siyaset tarihine ikinci bir Reichstag baskını vakası armağan eder.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=51103