11/01/2022 tarihli Genel Kurul konuşması

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adli Tıp Kurumu, tıp bilimiyle ilgili bilgileri adaletin hakça oluşabilmesi için hukukçuların anlayacağı bir dilde onlara sunması, bunu sunarken de tarafsız olması, bağımsızlığını koruması ve adaletin hızla tecelli etmesi için de bir an önce bu bilgileri hiçbir şekilde güvenilirliğine taviz vermeden, hukukun önüne koyması demektir. Burada tarafsız olması, bağımsız olması gereken Adli Tıp Kurumu bu şekilde davranmadığında bugünkü yaşadığımız sorunlarla karşılaşıyoruz.

Bir üniversite diyor ki: “Aysel Tuğluk, kendi başına hapishanede hayatını sürdüremez.” Öbür taraftan Adli Tıp Kurumu diyor ki: “Böyle bir şey yok.” Biliyorsunuz, üniversiteler bilimin yuvalarıdır ve nispeten ve nispeten diğer kurumlara göre özerk unsurları hâlâ barındırabilen kurumlardır. Adli Tıp Kurumu, kurulduğu dönemde özerk bir yapı olarak hükûmetlerin karşısına, hukukun karşısına bilimi savunan, dimdik duran kurumlar olarak yerleşmiş kurumlardandı ama her geçen yıl kurumların tarafsızlığını bir bir yitirdiği gibi Adli Tıp Kurumu da tarafsızlığını yitirdi ve maalesef adaletin tecellisine engel bir konuma doğru hızla sürükleniyor. Kurumu bu durumdan çıkarmak, Adli Tıpta çalışan kurum görevlilerinin de hepimizin de sorumluluğu.

2020 yılında en az 57 hasta mahkûm ve cezaevinde kalan tutuklu hayatını kaybetti. Burada, bu hayatını kaybedenler “Cezaevinde kalabilir.” dendiği için orada öldüler. Hâlbuki, bu noktaya gelmiş olan tutukluların daha öncesinde sağlık hakkını kazanmaları gerekiyordu. Burada, Adli Tıp Kurumu şeffaf bir şekilde görevini yapabilmeli ve TÜİK gibi -görüyorsunuz-Millî Eğitimin kapısına kilit vurması gibi, bütün kurumlar bir bir bağımsızlığını yitiriyor. Adli Tıp Kurumu da beyaz önlüklü bir kurum olarak en hızlı kirlenen kurumlardan birisi oldu. Devlet intikam duygularıyla yönetilemez, devletin dini adalettir ve herkese adaletli davranmak durumundadır.

Bir başka sorun, maalesef, Elâzığ Tıp Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki Enes Kara cemaat yurdunda yaşadığı sıkıntılardan ve bunalımdan kurtulamayarak hayatını kaybetti, intihar etti. Bizim bu intiharların önüne geçmemiz gerekiyor. “Barınamıyoruz.” diyen öğrencileri bir bir gözaltına alanların, barınamayan ve cemaat yurtlarında barınmak zorunda kalan, orada katledilen, orada tecavüze uğrayan, orada cinayete maruz kalan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ALİ ŞEKER (Devamla) – …intihara sürüklenen bu çocukların bu ortamını ortadan kaldırması gerekiyor. Kaçak bir yurtta cinayet işleniyor, baskı görülen bir yurtta çocuklar intihar ediyor ve devlet olarak bu konunun muhatapları bu konuda hiçbir açıklama yapmıyorlar, üzerine düşeni yerine getirmiyorlar. Bunların, mutlaka ve mutlaka bu katillerin hesabının sorulması gerekiyor. O barınma koşullarını sağlayamayanlar da bu suça ortak. Evlatlarının katillerinin bıçağını yalayan babalar, daha önce Antalya’da katledilen çocuğun babası “Biz razıyız bu cemaatlerden.” demişti; bugün intihar nedeniyle hayatını kaybeden Enes Kara’nın babası da yine aynı minvalde bir açıklama yaptı. Bu evlatlarının katillerinin bıçağını yalayan babaların elinden de kurtarmak gerekiyor bu çocukları. Devlet olarak onlara barınabileceği imkânları sunmak hepimizin görevi, hepimizin sorumluluğu. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)