“Türk doktor bulamayacağız!”

Flash Tv’de yayınlanan Gülgün Feyman İle Beni İkna Et programında Feyman ve Gazeteci Mehmet Mert’in konuğu olan CHP İstanbul Milletvekili Op. Dr. Ali Şeker, 14 Mart Tıp Bayramı’nda polisin doktorlara yönelik müdahalesinin hükümetin sağlık politikasının özeti olduğunu söyledi. Şeker, “89 yaşında hocamızı yerlerde sürüklediler, Atatürk anıtına çelenk koydurmadılar. ‘Giderlerse gitsinler’ diyorlar, geçenlerde 22 aile hekimi atanmış sadece 6’sı Türk. Yakında Türk doktor bulamayacağız” dedi.

Flash Tv’de yayınlanan Gülgün Feyman ile Beni İkna Et programında Feyman ve Gazeteci Mehmet Mert’in konuğu CHP İstanbul Milletvekili Op. Dr. Ali Şeker’di. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Şeker, geçtiğimiz günlerde 14 Mart Tıp Bayramı’nda yaşananları anımsattı. Doktorların yerlerde sürüklendiğini ve Atatürk anıtına çelenk koymalarına bile izin verilmediğini kaydeden Şeker, “Atatürk anıtlarına çelenk koymak biliyorsunuz AKP döneminde yasaklandı. 30 Ağustos’ta biz çelenk koyduğumuzda; Büyükçekmece anıtına gittiğimizde bir suç işliyormuş gibi polis kameralarıyla kayda alındık ve çelenki sanki suç işliyormuşuz gibi Atatürk anıtına koyduk. Bunun benzeri daha önce çok sayıda yaşandı. En son 1 Mayıs’ta da arbede içinde gidip çelenk koydum. Düşünün bir ülkede insanlar, ülkelerinin kurucusu olan insana çelenk koyamıyor. 14 Mart’ta da gördük. 89 yaşında doktor bir hocamız orada yerlerde sürüklendi. Hekimlere karşı iktidar eliyle bir kışkırtma var” dedi..

1 yılda bin 405 hekimimiz gitti

Türkiye’de hekimlerin büyük bir mağduriyet yaşadığını da vurgulayan Şeker, “Sağlık sistemindeki sorunlardan kaçmak isteyen hükümet, hekimleri işaret ediyor. Hekimlere paragöz diyor. Hekimler para için değil. Yoğun nöbetlerden dolayı, yeterli hekimin olmamasından kaynaklı doğan ciddi iş yükünden dolayı her şeye rağmen mücadele veriyorlar. Bu mücadeleyi Türkiye’de kalmak için veriyorlar. Ama diğer yandan yurtdışına giden hekimlerimiz var. Bin bin 405 hekimimiz yurtdışına gitti. Çapa’dan, Cerrahpaşa’dan mezun olan çok sayıda hekimimiz var dışarı gitti. Onların yerine; Afganistan’dan, Suriye’den, Pakistan’dan hekim getiriyorlar. Geçenlerde aile hekimi ataması yapmışlar. 22 hekim. Sadece 6’sı Türk. Diğerleri Suriyeli, Afgan. Yakında Türk doktor bulamayacak hale geleceğiz. Çünkü şu an biz kendi doktorlarımızı kovuyoruz. Sağlığımızı kaybediyoruz. Türkiye’nin sağlığını kaybetme lüksü yok. Atatürk, cumhuriyeti kurarken sağlıklı bir nesli vurgulamış. Hekimlerin önemini vurgulamış. Ama bugün geldiğimiz nokta ortada. Erdoğan çıkıp, ‘Giderlerse gitsinler’ diyor. Asistan vs diyor. Süreci bilmediğinden böyle konuşuyor. Asistan doktor bile kalmadı. Onu da bilsinler” ifadelerini kullandı.

Hekimler çok bunaldı

Hekimlerin yaşadığı psikolojiyi de anlatan Şeker, “Genç bir hekimle görüştüm. 2 ay kalmış şark görevinin bitmesine, “bunaldım artık” dedi, “dayanamadım” dedi. İsveç’e gitmek için kurslara gitmeye başladı. Mevcut sağlık sisteminde hekimler hep cezalandırılıyor. Hekime nasıl ceza keseriz diye düşünen bir sistem var. Bu ortamda hiçbir hekim çalışmak istemiyor. “Bir sorun çıksın da hekimden tazminat alayım” diyen bir anlayış var. Bu da insanları boğuyor ve dışarı gitmeye sevk ediyor. Yine de bin hekimimiz gitse de on bin hekimimiz duruyor. O duranlar da maalesef 14 Mart’ta yerlerde sürüklendi. Bakın 2012’de 1 yılda yurtdışına giden hekimiz sayımız sadece 59’du. Ama zaman geçtikçe iktidarın politikaları insanları bunalttı ve yıldırdı” dedi.

Çin’deki yeni varyant dikkate alınmalı

Koronavirüse ilişkin de uyarılar yapan Ali Şeker, koronavirüs konusunda ciddi ihmalkarlıklar olduğunu vurguladı. Şeker, “Koronavirüs sürecinde vaka sayıları artıyor. Test sayıları yeterince yapılmadığı için ne kadar yüksek olduğunu göremiyoruz ama insanlar kendi çevrelerine baktıkça bunu izleyebilirler. Ölümler ortada. Bir bilgisayar tuşuyla ölümler belli olabilecekken, biz de açıklanmıyor. 2 yıldır maalesef ne kadar vatandaşımız öldü bilmiyoruz. Yani biliyoruz da bunu bize bildirmiyorlar. Açıklanan yurttaşlarımızın iki üç katını biz kaybettiğimizi biliyoruz. Tekniklere dikkat edilmesi lazım. Mutlaka insanlar maskelerini takmalı, sosyal mesafeye özen göstermeli. Çin şu an yeni bir dalgayla boğuşuyor. Yeni bir varyant yayıldığı için Çin’de 30 milyon kişi şu an karantinada. Bunu görmemiz lazım. Tedbir almaya devam etmemiz lazım. Koruyucu hizmetlere devam edelim ki bu hastalık daha çok insana bulaşmasın. Her gün 1 uçak dolusu insanımızı kaybediyoruz. Koronavirüsü umursamamak imkansız. Ama ülke ekonomisi tarumar edildiği için devlet insanlara destek veremediği için herkes kaderiyle başbaşa kalmış durumda. Saldım çayıra, mevlam kayıra tutumu var. Bu tutumda insanlar için büyük bir mağduriyet yaratıyor. Salgının başından itibaren önerilerimizi sunduk. Sağlık Komisyonu’ndayım. Orada koronavirüs ilk çıktığında dönemin Sağlık Komisyon Başkanı çıktı; “Pekmez yiyin geçer” dedi. Daha sonra da istifa etti. Sonuçta bu ciddiyet isteyen bir durum. Bakanlığın da bu konuda ciddi ve sağlam adımlar atmaya devam etmesi gerekiyor. Çocuklar aşılanmadan mesela okulları açtılar. Bu büyük bir hataydı. Çünkü koronavirüs çocuklara çok kolay bulaşıyor. Bu anlamda buna benzer birçok hata var. Bu hatalar yüzünden de salgın hala devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye gıda egemenliğini kaybetti

Türkiye’de yaşanan gıda krizine ilişkin de değerlendirmeler yapan Şeker, “Türkiye gıda egemenliğini kaybetti. Süt üreticisi dahil herkes zor durumda. Üretici artık masrafını çıkaramıyor bu yüzden de üretmiyor. Üretmemenin sonucu ise kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye hem Rusya hem de Ukrayna’ya bağımlı hale geldi. Her iki ülkeden yüzde 70’e yakın ürün alıyoruz. Şimdi bu ülkelerin savaşı bizi ciddi bir krize soktu. İki tanker yağ geliyor diye sevinmeye başladık. Halbuki ülkemizin tarlaları ihmal edilmeseydi böyle olmazdı. Zeytin ağaçlarımıza, ayçiçeğimize kıymet vermedik, bu zenginliklerimizi bir bir kaybettik. Erzincan’a gittik, Kayseri’ye gittik en yakın zamanda. Burada da insanlarla konuşun. Üretici ne mazot fiyatına yetişebiliyor ne gübre fiyatlarına. İnsanlar yeterince gübre ve su kullanamadığı için maliyetler de düşmüş durumda. Maalesef ülkemizi kıtlık bekliyor. Bunun için tedbir alınması gerekir. Ukrayna’daki çiftçiyi besleyeceğimize burada kendi çiftçimizi desteklemeliyiz. Bir avuç yandaş ithalat yapıp oradan kar elde edecek diye milyonlarca hayvancılık yapan üretici ve çiftçilerimiz üretimden koparılmamalı” şeklinde konuştu.

Marmara can çekişiyor

Çevresel konulara da değinen Şeker, çevre kirliliğinin gıda krizini artırdığını savundu. Şeker, “Çevre kirliğine de dikkat çekmeliyiz. Bakın Marmara Denizi felaket halde. Ergene’den zehir akıyor. Marmara can çekişiyor. Bir yandan Kanal İstanbul ile ilgili bir çalışma var. O proje Marmara’nın can çekişmesini bitirip, öldürecek bir proje. Marmara’nın oksijen oranı gitgide düşüyor. Balık çeşitliliği azalıyor, balık sayısı azalıyor. Böyle bir durumda balıkçıların da işleri güçleşiyor. Çevreyi pervasızca kirletmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Çevreyi temizlemek için vatandaştan aldığımız vergileri yerinde kullanmalıyız. Atık su için mesela vergi ödüyoruz. Bunlar yerinde kullanılmalı. Sadece yerel yönetimlere değil merkezi yönetime de bu konuda çok iş düşüyor” dedi.

Suriyelilere ucuz iş gücü diyorlar

Suriyeliler hakkında da değerlendirmeler yapan Şeker şöyle konuştu; “Suriye’deki ateşe hükümet geçmişte benzin döktü. Oradaki insanlarında ocağını yaktı. Oradaki insanlar da canını kurtarmak için kaçtı. Önemli bir kısmı da şu an Türkiye’de. Böylesi dönemlerde yurtdışından gelenler sınırda karşılanır ve oradaki kamplarda yaşar. Ama Sanayi Bakanı ne dedi. “Suriyeliler giderse sanayi çöker” dedi. Niye böyle diyor? Çünkü Suriyeliler ucuz iş gücü. Halbuki Suriyelilerin geri gönderilmesi gerekiyor. Gelenlere tabii ki kötü davranılmamalı. Ama kanunlara uygun hareket etmeleri lazım. Bu kişilerin tampon bölgelerde tutulması gerekiyor. Bu konuda yabancı düşmanlığına gitmeden yol izlemek lazım.”

Milyonlarca insan mutsuz yaşıyor

Gündeme ilişkin değerlendirmeler yapan Gazeteci Mehmet Mert ise Türkiye’deki ekonomik istikrarsızlığa dikkat çekti. Mert şu ifadeleri kullandı; “Son on günlük döviz ve altının gidişatına bakarsanız dengesizlik olduğunu görürsünüz. Bir ürünü 1 gün geç aldığınızda bile daha fazla paraya alıyorsunuz. Dövize her gün müdahale olduğunu kimse inkar edemez bu müdahalelerde insanlarımız milyonlarca lira kaybediyor. Dövize endeksli faizlerimiz ne durumda bunları kimse konuşmuyor. 80 milyonluk ülkemizde bir şaşkınlık, huzursuzluk var. İnsanlar dövizi konuşuyor ama giyimi, gıdayı konuşmuyor. Bakın bu ülkenin sağlık çalışanları 14 Mart’ta Atatürk’ün büstüne gidip çelenk koyamıyor. Oysa her insan Ata’sına gidip çelenk sunabilir. Artık bu bile engelleniyor. Bizden olan, olmayan diye bir ayrım yapılıyor. Bir ülkede bunlar yaşanıyorsa, ekonominin de dengesiz olmamasını bekleyemezsiniz. Bakan Nebati bey konuşur. Ama bir istikrar yok. Bir gün başka bir gün başka. Olan biten 80 milyona oluyor. Milyonlarca insan huzursuz bir hayat yaşamaya mahkum ediliyor. Son 20 yıldır iktidarın bizi getirdiği nokta maalesef bu. Geçtiğimiz hafta Kars’ta idim. Eskiden 1 ineğini satan 10 tane ineğini yaza saklayabiliyordu. Şimdi böyle bir şey de yok. Hayvancılık bitmiş durumda, besicilik bitmiş durumda. Diğer tarafta bakıyorsunuz bazı insanlar da oturduğu yerden maaşa bağlanmış. İnsanlar devletten haksız yere para alıyor. Ama üreticiler ise hiç desteklenmiyor.”

Haber: Gazete Damga / Anıl BODUÇ