16/12/2018 tarihli Genel Kurul konuşması

Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 6’ncı Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı: 2
Birleşim: 34
Tarih: 16/12/2018

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın bakanlar; bir haftadır, burada gelecek yıl toplanacak ve harcanacak vergileri, paraları konuşuyoruz ama sayenizde geldiğimiz nokta “Kırk katır mı, kırk satır mı?” denilen garabet bir durumu çağrıştırıyor. Bir sultan, bir suç işlemiş olarak karşısına getirilen kişiye sormuş “Kırk katır mı istersin, kırk satır mı?” diye. Kırk satırla idam edileceğini düşünen ve seçenek olarak kendisine kırk katır sunulduğunu sanan adam “Kırk katır” demiş. Bedeninin her bir parçası katıra bağlanan adam ayrı yönlere doğru giden katırların kırbaçlanmasıyla büyük acılar içerisinde parça parça olmuş, bedeninin her bir parçası bir katırın peşinden gitmiş.

Peki, bu millet ne büyük suç işledi de böyle bir garabet durumla karşılaştı? Başkanlık sistemini getirdiniz, ondan dolayı. Geçen yıl 822 milyar olan bütçe, yüzde 17 artışla 961 milyar TL’ye ulaşıyor bu sene getirdiğiniz bütçe teklifiyle. Şimdi, eğer biz bu bütçeyi reddedersek ne olacak? Bu bütçeyi reddedersek Cumhurbaşkanının açıkladığı yeniden değerleme oranı 23,73 oranında artacak yani bu getirdiğiniz başkanlık sistemiyle 961 milyarlık bütçe reddedilirse 1 trilyon 17 milyar yani 1 trilyonluk bir bütçeyi uygulayacak, kullanacak Cumhurbaşkanı. Yani biz burada ret mi edelim, “evet” mi diyelim; sayenizde şaşırdık. Böylesi garabet bir sistem getirdiğiniz sistem.

Normalde, bütçe hakkı milletindir. Millet adına milletin vekilleri o bütçe hakkını kullanır. Oradan Kastamonu’nun da hakkı, Urfa’nın da hakkı, Kırklareli’nin de hakkı o milletvekilleri vasıtasıyla kullanılır. Eğer bir sistem meşruiyetini kaybederse çürür ve yok olur. Gelecek dönemlerde, yukarıdan dayatılan bu sistemde istediği gibi bütçe reddedilse bile bunu artırarak kullanabilen bir sistemde millet artık vergi vermemeye başlar, millet artık “Bu devlet benim devletim değil.” demeye başlar. Onun için, milletin denetiminde olmayan, milletin egemenlik hakkı olmayan bir sistem çürümeye, eninde sonunda bu millete zulmetmeye devam edecektir.

2018 yılında, AKP’nin çökerttiği sağlık sisteminin bedelini hekimler ödüyor. Hekimler ve sağlık çalışanları bunun bedelini… Fikret Hacıosman geçen sene bir silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Daha dün Doktor Ebru Kılıç, Urfa’da, çürük raporu istedi ve vermedi diye bir hastası tarafından darbedildi. Biz diyoruz ki: Sağlıkta şiddet yasası bir an önce çıksın, caydırıcı bir yasa yapalım. Yoksa caydırıcılığı olmayan, şu andaki mevcut durumu devam ettiren sistemin kimseye bir faydası yok. Altı yılda 70 bin sağlık çalışanı şiddete maruz kaldı. Gelin, bu Parlamentodan esaslı bir sağlıkta şiddet yasası çıkaralım. Sağlık Komisyonunda verdiğimiz yasa teklifi duruyor, o yasa teklifi bir an önce hayata geçsin, yeni can kayıpları vermeyelim. Cumhuriyet Dönemi’nde 1 kişi hayatını kaybetmişti, AKP döneminde 11 hekim sağlıkta şiddette canını verdi. Yani bu tesadüfi değil, bu neoliberal politikaların, bu sağlıkta yaşanan sorunların doktorların canına mal olması meselesi.

OECD ülkeleri içerisinde en sondayız sağlık açısından, Meksika ve Şili’nin gerisindeyiz.

Şimdi, burada bütçede bu sene artık ödenmeye başlayan şehir hastaneleri meselesi var, dağ başına yapılan şehir hastaneleri. Ankara dışında, hemen hemen hepsi şehrin dışında olan hastaneler. Arsaları şirketlere bedelsiz, iktidar tarafından verilmiş. “Cebimizden bir kuruş çıkmayacak.” dediğiniz şeyler, artık, Sağlık Bakanlığının cebinde de bir kuruş bırakmayacak. 2021’de Sağlık Bakanlığı bütçesinin yüzde 25’i bu şehir hastanelerinin kira ve hizmet bedelleri için ödenecek ve Süreyyapaşa Hastanesinin geçenlerde çatısı çöktü. Önümüzdeki yıllarda bu çatı çökse Sağlık Bakanlığının kasasında o çatıyı onaracak para kalmayacak. 2021 yılında 16 milyar 960 milyon lira para ödenecek bu şehir hastanelerine. Şimdi, çok seviyorsunuz Necip Fazıl’ın şiirini. Hani diyor ya: “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya.” Sağlık Bakanlığı bile öz vatanında kiracı durumuna düştü Ankara’nın göbeğinde. Yani bu kadar kendi yurdumuzda Cengiz İnşaatların, Kolin İnşaatların, Rönesans İnşaatların kiracısı olma durumuna düşürmek kimin hakkı, kimin haddi. Burada çocuklarımıza borç bırakıyoruz, çocuklarımıza zulmediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ALİ ŞEKER (Devamla) – Çocuklarımıza büyük borçlar, ödeyemeyeceği borçlar bırakıyoruz; çocuklarımıza, bu yandaşlara tanınan kapitülasyonlar yüzünden satılmış bir memleket bırakıyoruz.

Çocuklarımızı koruyamadığımız gibi, on sekiz ayda 22 bin çocuğumuz maalesef çocuk gebeliğiyle muhatap oldu ve bunların 15-18 yaş arasında olanları “Zorlama yoksa hukuki işlemleri yapmayalım.” diye bildirilmiyor. Bu çocuklarımıza Sağlık Bakanlığı mı sahip çıkacak, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı mı, yoksa İçişleri Bakanlığı mı, kim sahip çıkacak bu çocuklara? Bu çocukların yeri hamilelik değil, çocuk anneliği değil, okullar ve okul sıraları. Çocuklarımızı örgün eğitime vermek yerine maalesef evlendiren, çocuk işçiliğe muhatap eden bir ülkeyiz. Sağlık herkese lazım, herkesin sağlığı tehdit altında. Bakanlığın bütçesi maalesef inşaat şirketlerine gideceği için, Cengizgiller familyasına gideceği için gelecek kuşaklarımız daha da sağlıksız olacak. Lütfen çocuklarımızı düşünün diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=74667