13/11/2018 tarihli Genel Kurul konuşması

Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı: 2
Birleşim: 16
Tarih: 13/11/2018

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanımız “İlk yasa olarak sağlıkta şiddet yasasını çıkaracağız.” deyince biz sevinmiştik ama sağlıkta şiddet yasasını sağlıkçıya açlık, sağlıkçıya şiddet yasasına dönüşmüş hâlde görünce karşımızda doğrusu üzüldük.

Komisyon çalışma şartları… Malumunuz, orada on bir saat beklememize rağmen bize söz verilmedi ve bunun üzerine nahoş tartışmalar yaşanmak zorunda kalındı. Konu, paydaşlarına sorulmadı. TTB senelerdir “Sağlıkta şiddet yasası getirilsin.” dedi, onlara sorulmadı, bir oldubittiyle birdenbire karşımızda bu yasayı gördük.

Bu torba yasa kuvvetler ayrılığına da aykırı çünkü burada bu kanunu düzenleyecek olan, bu kanun teklifini hazırlayacak olan milletvekilleri ama biliyoruz ki biz, başka yerlerden geldi bu teklif.

Bu torba yasa, doktorları, mezun olur olmaz açlığa mahkûm eden bir yasa; mezun olur olmaz başına çuval geçiren bir yasa ve iki sene boyunca da ailesinin eline bakmak zorunda bırakacak bir yasa. Bu hekimleri iki yıl meslekten uzaklaştırdığımızda o iki yıl sonra bu yeni mezunlar yeni bilgilerini unutacaklar, o pırıl pırıl beyinler Türkiye’ye faydalı olmak yerine unuttukları o bilgilerle heba olup gidecek. Hani, derler ya “millî servet, millî servet…” Bir hekimin yetişmesi kolay mı? Bir hekim o kadar zorlu sınavlardan, o kadar uzun çalışmalardan sonra ancak hekim olabiliyor. Ama maalesef, siz bunların hiçbirisini düşünmüyorsunuz, düşünmeden, sorgulamadan böyle bir yasayı getirebiliyorsunuz. Siz diyorsunuz ki “Biz düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz, siz de düşünmeyin, sorgulamayın, itiraz etmeyin yoksa en yüksek puanları da alsanız sizi aç bırakırız. Sizi, aynı, Hitler’in Yahudilere yaptığı gibi açlığa mahkûm ederiz. Mussolini’nin faşist korporatist ‘Kim, nerede, nasıl çalışacak?’ denen sistemi gibi kimin, nerede çalışacağına, hangi şartlarda çalışacağına biz karar veririz.” AKP, özetle, tüm muhalefete sindirme harekâtı yapıyor ve cadı avı yapıyor.

Yapılmaya çalışılan, yaşanan haksızlıklara karşı muhalefeti örgütleme kapasitesi olan eğitimli meslek gruplarına karşı bir mesleki soykırımdır. Hekime, eczacıya, doktora, öğretmene, mühendise, mali müşavire, avukata, düşünen herkese yapılan yani özetle, eğitimli meslek gruplarına yapılan bir mesleki soykırımdır.

TTB’nin yetkilerini buduyorsunuz. Hâlbuki Danıştay, daha önce, Sağlık Bakanlığının bir hekimin bir artı iki yerde çalışacağı düzenlemesini iptal etti. Şimdi, bu konuda tek yetkili TTB. TTB’nin de yetkisini elinden aldığınızda bu düzenleme havada kalacak, isteyen, istediği kadar yerde çalışacak. Bir kişi İstanbul’da oturup, Kars’ta ameliyat yapıp, Muğla’da hastasını takipsiz bırakabilecek. Bu düzenleme bir kere halk sağlığına aykırı bir düzenleme.

Teklifin özellikle 5’inci maddesi Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 10 maddesine aykırı bir düzenleme getiriyorsunuz. Bir kanunu görüşebilmek için önce Anayasa’ya aykırı olup olmadığına bakmak lazım ama biz, Komisyonda gördük ki Anayasa’ya aykırılığına bakılmamış, sadece laf olsun diye bir iki kelime düzeltmesi yapılmış. Anayasa’nın 2’nci maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine bir kere aykırı bu getirdiğiniz kanun teklifi, 5’inci maddesinde düzenlenen devletin temel amaç ve görevlerine, 6’ncı maddesinde düzenlenen egemenlik ilkesine, 10’uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine, 11’inci maddesinde düzenlenen Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine, 38’inci maddesinde düzenlenen kazanılmış haklar ilkesine, 48’inci maddesinde düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyetine, 49’uncu maddesinde düzenlenen çalışma hakkı ve ödevine, 70’inci maddesinde düzenlenen kamu hizmetlerine girme hakkına temelinden aykırı. Yani külliyen Anayasa’ya aykırı bir kanunu burada bize dayatıyorsunuz. KHK’lerle haksız yere atılanlardan 70’i intihar etti ve getirdiğiniz, çıkartmak istediğiniz bu kanunla onlarcası da yine maalesef intihar edecek ve bu vebal, bu kanunu çıkartmak isteyenlerin olacak. Bizim bunu vicdanımızdaki sese kulak verip engellememiz lazım. Bu kadar aykırılığa rağmen bu madde geçerse toplumsal barış, uzlaşı yok olacak. Toplumsal rızanın olmadığı düzenleme uygulanamaz, meşrulaştırılamaz. Terörle mücadele yapmak istiyorsanız biz de bunun yanındayız ama bu, hukuk içerisinde kalınarak yapılır. Yoksa kanunsuz düzenlemelerle terör örgütünün ekmeğine yağ sürersiniz. Binlerce hekim kamudan özele geçecek, kamu hizmetleri de aksayacak. Yani kamudan özele geçen hekimlerin alanları da boşaltılacak.

KHK ihraçlarına yapılan itirazları değerlendirmek üzere kurulan KHK komisyonu yüzde 7’sinin boş yere atıldığını tespit etti. Bu mahkemelere başvurduğumuzda belki bu KHK’lerin yüzde 50’sinin haksız olduğunu göreceğiz. Bu kadar insan, bu kadar masum varken içinde böyle bir düzenlemeye kimsenin hakkı yok.

Bir hekim kolay yetişmiyor ve Türkiye’de bin kişiye düşen hekim sayısı 1,86’yla OECD içerisinde en sondayız arkadaşlar. Bunu rağmen biz olanların da bir kısmını kenara koyacağız, 7 bin kadarını. 7 bin hekim de kenara konulduktan sonra herhâlde bu 1,60’a falan düşecek. En gerideyiz, daha da geriye gitmenin ne âlemi var?

Bakanımız geçen bir konuşmasında “Hekim sayısı açısından oldukça gerideyiz, istatistikler hekim ihtiyacımızın daha uzun süre devam edeceğini göstermektedir.” diyor. “Terörle mücadele edeceğiz.” diyerek masum hekimleri bu konuda cezalandırıyorsunuz. Doktorların eğitim ve çalışma hakkını gasbediyorsunuz. “Devlette çalışamıyorlar, gitsin özelde çalışsın.” dediniz, şimdi SGK anlaşmalı özelde de çalışamıyorlar. Hastanelerin yüzde 99’u zaten SGK anlaşmalı.

Altı yüz gün çalışma yasağı getiriyorsunuz. Altı yüz gün bu genç hekimleri, pırıl pırıl beyinleri annesinin babasının eline avucuna bakmak zorunda bırakıyorsunuz. Mesleğiyle ilgili hiçbir eylemi, hiçbir suçu, hiçbir cezası yokken, mahkeme tarafından verilmiş hiçbir karar yokken bir bekçinin notuyla, bir kapıcıdan alınan bilgiyle ve daha önce FETÖ’cü olduğu tespit edilen 81 ilin 74’ünün emniyet müdürü FETÖ’cüyken, o kişilerin hazırladığı raporlarla siz bu çocukları, bu gençleri açlığa mahkûm ediyorsunuz.

Cemaate Ankara’yı parsel parsel satan Melih Gökçek iltisaklı değil, yapışık değil ama babası herhangi bir okulda aşçılık yapıyor diye, hamallık yapıyor diye onunla irtibat kuruyorsunuz.

Bunlar bağımsız mahkemelerde suçsuz olacaklar ve yarın bir gün tazminat alacaklar.

Berkin Elvan’ın cenazesine katıldı diye, Özgecan Aslan’ın anmasına katıldı diye, bir sendikanın basın açıklamasına katıldı diye, bir siyasi partinin açıklamasına katıldı diye, Gezi’ye katıldı diye insanları hekimlik yapmaktan alıkoyamazsınız. Hukuk devleti olmaktan çıkışımızın bir kilometre taşındayız, buna müsaade etmemek gerekiyor.

672 sayılı OHAL KHK’siyle “iltisak” kavramını, terör örgütüyle ilişkili yasasını getiren arkadaşlarımız da maalesef FETÖ’yle de yan yana fotoğraf çektiren arkadaşlarınız.

Siz aynı yağmurda ıslananlar, “Dön artık bitsin bu hasret.” diyenler ilişkili değilsiniz de masum, yeni mezun tıp fakültesi öğrencisi, yeni doktor olmuş kişiler mi iltisaklı?

5’inci maddeyle doktorları, 11’nci maddeyle TTB’yi ve 18’inci, 19’uncu maddeyle de Türk Diş Hekimleri Birliğini cezalandırıyorsunuz.

Az önce de söylediğim gibi, bu OHAL kararnamesiyle hukuksuz bir şekilde getirilen o uygulamaları, o fişleri, biz, bir kanun maddesiyle hukuksuz bir şekilde, Anayasa’ya aykırı bir şekilde kalıcı hâle getiriyoruz. Ve bir stadyum dolusu insanı, 7.500 kişiyi -aileleriyle hesapladığınızda 30 bin kişiyi- açlığa mahkûm ediyorsunuz ve hiçbir mahkeme kararı olmadan.

1.500 hekim bu güvenlik soruşturması nedeniyle göreve başlatılmamış durumda. Bunun 850 kadarı yeni mezun, 600 kadarı da eski mezun olmak üzere.

Özdemir Aktan’ı attınız, Profesör Doktor Cem Terzi’yi attınız. Profesör Doktor Cem Terzi onkolojik cerrahtı. Profesör Doktor Zelal Ekinci Kocaeli’de çocuk nefrolojisi ve çocuk romatolojisi profesörüydü ve böbrek hastası çocuklara bakıyordu orada. Türkiye’de altı merkezden birini yönetiyordu ve orada hastalara şifa dağıtıyordu. Ne yaptık? Biz onu attık, SSK’yle anlaşması olmayan bir özelde sadece parası olan zenginlere hizmet verir hâle getirdik, üniversitede kapıdan gelen herkese hizmet veren, o çok nadir bulunan profesörü.

Nursel Şahin… Yine, yoğun bakım hastalarına bakmak için yer bulamadığımız yerde “Sen evde otur, açlıktan öl; hastalar da yoğun bakım bulamadıkları için ölsün.” diyoruz.

Mihriban Yıldırım bugün kapının önünde gözaltına alındı. “Ne yapalım? En iyisi kendimizi yakalım, bunlardan kurtulmanın başka yolu yok.” diyordu, bugün kapının önüne geldi bu haksız yasaya baş kaldırmak için, onu da maalesef arkadaşıyla birlikte gözaltına aldınız.

Bir kadın şiddete uğrayıp KHK’li bir doktora gitse onun raporu geçersiz sayılacak. Düşünebiliyor musunuz, bir çocuk istismara uğrasa, KHK’li bir hekim ona rapor düzenlese onun raporu geçersiz sayılacak. Böyle bir kanuni düzenleme olmaz. İnsanları mağdur etmeye, insanlara sorun yaşatır bir hâle getirmeye hakkınız yok.

Burada KHK öyküleri var, “Akademisyenlerden KHK Öyküleri” Maalesef haksız yere atılan akademisyenlerden birisi Yardımcı Doçent Doktor Filiz Arıöz, “SSPE hastalığı” dediğimiz kızamık nedeniyle felç geçiren çocuklara yönelik yerli ve millî ilaç bulma projesinin bir yöneticisiydi. O kişi maalesef KHK’yle atıldı. Şöyle bir şey yazıyor kitabında: “Öğrencilerimle ilgilenmeyi, yayın yapmayı bırakacak mıyım? Bırakmayacağım elbette, bırakmadım da. Hatta ihraçtan önce gönderdiğim uluslararası bir yayınımın kabul haberi geldi.” Uluslararası yayın haberinin kabulü geldiği gün o yetişmiş öğretim üyesi üniversiteden atıldı. Sadece o mu atıldı? Onun atılmasıyla birlikte orada projeyi yönettiği kişiler de atıldı. Daha sonra da o kişinin ismi çıkmasın diye özel olarak yazı gönderildi, dediler ki: “Uluslararası yayında o kişinin ismi olmasın.” Yaptığı neydi? Bir hastalığa ilaç üretmek ve bu konuda bir çalışma yürütmek. Neden attınız bunu? “Çocuklar ölmesin.” diye bir imza attığı için. Ki imza atmak en pasif eylemdir. Yani bir hekim, bir bilim adamı “Çocuklar ölmesin.” diyecek tabii ki, “barış” diyecek tabii ki, hiçbir zaman için savaştan yana olmayacak.

Eğer gerçekten FETÖ’yle mücadele etmek istiyorsanız -ÖSYM elinizde- soru bankalarında, oradaki ÖSYM’nin bilgi bankasında, kim, hangi sorulara aynı cevapları verdi; siz isterseniz bulursunuz ve o kişilerin nereden soru aldıklarını da tespit edebilirsiniz, gerekli işlemi yapabilirsiniz. Ama sizin derdiniz onları tespit etmek değil, sizin derdiniz muhalifleri cezalandırmak.

17’nci maddeyle üniversitelerin özerkliğini elinden alıyorsunuz. Daha önce Anayasa Mahkemesi demişti ki: “Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olursa özerklik olmaz.” Siz bakan yardımcısını koydunuz o maddeye ve oradan Anayasa Mahkemesini dolanmaya çalışıyorsunuz.

Şehir hastaneleri damga vergisi muafiyeti; itirazımız üzerine müteahhitlerin cebine girecek yüz milyonlarca lira engellenmiş oldu. Böylece -binde 1,89- bu şehir hastanelerinin kiraları üzerinden oluşacak olan damga vergisi vatandaşın cebinde kaldı.

Sağlıkta şiddet yasasıyla ilgili özellikle neoliberal politikaların ortaya çıkmasından sonra -1980’den sonra başladı- Edip Can Kürklü’yle başlayan hekim katliamları AKP döneminde 11 hekim arkadaşımızın katledilmesiyle devam etti ve en son Fikret Hacıosman arkadaşımızı maalesef kaybettik.

Dünün darbecileri sakıncalı piyade yaratıyordu, bugünün darbecileri de sakıncalı hekim yaratıyor. Hekimden darbeci olmaz arkadaşlar. Hekimden darbeci arayacağınıza ellerine silah verdiğiniz o darbecileri doğru düzgün ayıklayın, doğru düzgün siyasi ayakla mücadele için doğru düzgün bir mücadele örgütleyin. Biz Hipokrat yemini etmiş olan hekimler insan yaşamını uzatmak için çalışıyoruz. İnsan yaşamına dair en ufak bir zarar bir hekimden gelmez.

Burada Türk Tabipleri Birliğinin bildirgesi var. 60 tabip odası -her yerde tabip odası yok biliyorsunuz- bir bildiri kaleme aldı. Onları dinlemediniz; onlar, Türkiye’deki hekimlerin yüzde 95’ini temsil eden tabip odaları bu bildiride şöyle diyorlar: “Aşağıda imzası bulunan TTB Merkez Konseyi ve tabip odası başkanları olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelecek Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’yle ilgili uyarılarımızı, kaygılarımızı, itirazlarımızı ve beklentilerimizi sizlere bir kez daha iletiyor; söz konusu teklifte hekimler ve sağlık ortamı için telafisi güç, etik dışı olmanın yanı sıra hukukla da bağdaşmayan maddelerin yer aldığını ve bu maddelerin bu hâliyle yasalaşmasının tarihsel bir hata olacağını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.” diyorlar.

“1) Teklifin 24’üncü maddesinde yer alan tedbirler şiddeti önlemek açısından yetersizdir ve sağlıkta yaşadığımız şiddet ikliminin farkına varılmadığının göstergesidir. Neredeyse her yıl bir hekimin ölmesine ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan sağlık ortamındaki şiddetin önlenmesi için yasa maddelerinin caydırıcı niteliğe sahip ceza ve uygulamaları içermesi zorunludur.

2) Teklifin 5’inci maddesinde yer alan hekimlik yapılmasına dair kısıtlama ve yasaklamalar mevcut anayasal hukukumuz, evrensel hukuk normları ve hepsinden önemlisi, hekimliğin esasını oluşturan etik ve tıbbi deontolojik kurallarla bütünüyle çelişen bir içeriktedir. Kaldı ki ülkemizde hekimliğin kimler tarafından ve nasıl uygulanabileceğine dair hukuksal düzenlenmeler açık ve yeterlidir. Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28’inci maddesi ‘Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir.’ denilmektedir.” Siz terör örgütü üyeleriyle mücadele ediyorsanız bu madde sizin bu mücadeleniz için yeterli. Yeter ki siz bu maddeyi kullanmak isteyin ve kullanın.

“Tüm bu gerekçelerle, TBMM’de yasa yapma gücünüzü hukuk, etik, deontoloji ve vicdandan yana kullanmanızı, yeni mağduriyetler yaratmamak için söz konusu yasa teklifini geri çekmenizi ya da uyarılarımız doğrultusunda revize etmenizi talep ediyoruz.” diyor Türk Tabipleri Birliğinin 60 tabip odası.

İstanbul Tabip Odası da vicdanlarınıza sesleniyor, diyor ki: “Öyle değil; bu tehdit hepimize. ‘Benim terör örgütlerine üyeliğim, mensubiyetim veya iltisakım yahut irtibatım yok, beni ilgilendirmez.’ diye düşünebilirsiniz. Öyle değil; bu madde kapsamına alınmanız için herhangi bir yargı kararı gerekmiyor. Sizin terör örgütlerine üyeliğiniz, mensubiyetiniz veya iltisakınız yahut irtibatınız olup olmadığını değerlendirmek tamamen yöneticilerin iki dudağının arasında. Onlar sizinle ilgili böyle bir değerlendirme yaparsa ne itiraz etmeniz ne de dava açmanız mümkün değil. Anında kamudan ihraç edilebilirsiniz ve de SGK anlaşmalı sağlık kurumlarında da çalışamazsınız.” SGK anlaşmalı olmayan kurum özelde yüzde 1 bile değil.

“‘Yok canım, benim terör örgütlerine üyeliğim, mensubiyetim veya iltisakım yahut irtibatım olmadığını herkes bilir.’ diye de düşünebilirsiniz. Öyle değil; bu ülkede terör örgütleriyle hiçbir ilişkisi olmayan aydınların, gazetecilerin, milletvekillerinin, generallerin, hatta eski bir Genelkurmay Başkanının nasıl da terör örgütü üyesi, yöneticisi olarak tutuklanıp hapse atıldığını hepimiz biliyoruz.

‘Ne alaka? Ben hayatımda karakola bile düşmedim.’ diye düşünebilirsiniz. Öyle değil; güvenlik soruşturması engeline takılmanız için hakkınızda herhangi bir gözaltı, yargılama, cezaya çarptırma işlemi gerekmiyor. Doğum yeriniz, etnik kimliğiniz, mezhebiniz, muhalif kimlikli bir akrabanız, okuduğunuz gazete, mahalle bakkalınızın veya apartman görevlinizin sizinle ilgili vereceği bilgi ya da sosyal medyada yaptığınız bir paylaşım bunun için yeterli.

‘O kadar da değil, öyle bir haksızlıkla karşılaşırsam itiraz eder, durumun düzeltilmesini sağlarım.’ diye de düşünebilirsiniz. Öyle değil ama güvenlik soruşturmanız bir kez bir şekilde negatif geldiyse herhangi bir makama başvurarak düzelttirmeniz mümkün değil.” İdare mahkemesine başvurup dava açtığınız durumda da yine “Neden negatif bir sonuç olduğunu öğrenemiyoruz?” diye sorduğunuzda size cevap verilmiyor çünkü sizinle ilgili iddialar mahkemelere dahi sunulmuyor, “Hakkınızda bir fiş var, size de gösteremeyiz.” deniyor. “Ben zaten özelde çalışıyorum, kamudan ihraç edilmeyeceğim için bu düzenlemeler bana uygulanmaz.” diye düşünebilirsiniz ama öyle de değil. Bugün kamuda çalışanlara haksız, hukuksuz olduğu bu kadar açık olan bu yasakları getirenlerin yarına aynı düzenlemeyi özel sağlık sektörünü kapsayacak şekilde genişletmeyeceklerinin hiçbir garantisi yok.

Son olarak “Ben zaten mevcut siyasi iktidarı destekliyorum. Bana bir şey olmaz.” diye düşünebilirsiniz, öyle de değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bağlayınız Sayın Şeker.

Buyurun.

ALİ ŞEKER (Devamla) – Bu ülkede siyasi zeminin her zaman kaygan olduğunu, dünün anlı şanlı mağrurlarının birdenbire nasıl birer mağdura dönüştüğünü hep birlikte izliyoruz. Yarın ne olacağını hiç kimse bilemez.

İstanbul Tabip Odası olarak diyorlar ki: “TBMM’nin gündemindeki bu kanun teklifi sadece şu an KHK’lerle kamudan ihraç edilmiş ya da güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmamış hekimleri değil, hepimizi tehdit ediyor. Yarın bir gün mezun olacak olan hekimleri de tehdit ediyor.”

Bu vicdansızlığa ortak olmayın, 5’inci maddeyi geri çekin diyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=72699